AK Parti, Türkiye siyasi tarihine damga vurmuş bir parti. 22 yıldır iktidarda kalmak kolay değil. Bu süreçte sayısız seçim kazanıldı, çok kritik dönemler aşıldı. Ancak gelinen noktada partinin toplumla olan bağının zayıfladığına dair ciddi işaretler var.
CHP, 47 yıl sonra birinci parti konumuna geldi. Seçim sonrası yapılan kamuoyu araştırmalarında da AK Parti’nin oylarında bir düşüş eğilimi dikkat çekiyor. Bu tablo yalnızca seçim kampanyası ya da aday tercihleriyle açıklanamaz. Mesele daha derin. Partinin yeniden halkın frekansına dönmesi gerekiyor.
HALKLA TEMAS ZAYIFLADI
AK Parti’nin kuruluşunda temel bir ilke vardı: Halkla bütünleşmek. Mahalle mahalle dolaşan teşkilat yapısı, sokakta karşılık bulan siyasi kadrolar... Ancak son yıllarda özellikle teşkilat yapısında ve Bakanlar Kurulu düzeyinde halkla teması zayıf, toplumdan kopuk isimlerin öne çıktığı görülüyor. Bu durum, hem partinin kurumsal kimliğine zarar veriyor hem de seçmenin gözündeki güven algısını zedeliyor.
NEDEN SÜREYYA SADİ BİLGİÇ YOK?
Bu noktada bazı isimler üzerinden örnek vermek mümkün. Süreyya Sadi Bilgiç, parlamentoda önemli görevler üstlenmiş, Plan ve Bütçe Komisyonu Başkanlığı gibi stratejik bir görevi başarıyla yürütmüş bir isim. Meclis Başkanvekilliği döneminde de dengeli, yapıcı ve etkin bir tutum sergilemişti.
Ancak Bilgiç gibi bir isim bugün aktif siyasetin dışında. Oysa gerek maliye gerekse ekonomi alanında ortaya koyduğu birikim, onu Bakanlar Kurulu’nda değerlendirmeyi zorunlu kılıyor. Özellikle Ticaret Bakanlığı gibi piyasayı doğrudan etkileyen bir pozisyonda, bu tür tecrübeli ve halka yakın isimlerin yer alması sadece AK Parti’nin değil, ülke ekonomisinin yararına olurdu.
PARTİ KODLARINA DÖNÜŞ
AK Parti, halkla bağını güçlendirmek istiyorsa, yeniden kendi kodlarına dönmeli. Bu sadece söylemle değil, kadro tercihiyle de mümkün olabilir. Kabineden bürokrasiye, teşkilatlardan danışman kadrolarına kadar yeniden bir değerlendirme yapılması artık ertelenemez bir ihtiyaç hâline geldi.
Vatandaş her gün enflasyonla, hayat pahalılığıyla mücadele ediyor. Bu süreçte yalnızca teknik bilgi yeterli değil, toplumsal empati kurabilen, sahada olan, halkın dilini bilen kadrolar ön plana çıkmalı.
YAPILMAZSA NE OLUR?
Aksi takdirde sadece yerel seçim değil, bir sonraki genel seçimde de benzer kayıplar yaşanabilir. Türkiye siyaseti yeniden şekilleniyor. Bu yeni dönemde AK Parti’nin ya yeniden yapılanarak güçlenmesi ya da mevcut haliyle yavaşça gerilemesi mümkün.
Cumhurbaşkanı Erdoğan, siyasi öngörüsü yüksek bir lider. Gereken değişiklikleri geçmişte nasıl yaptıysa, bugün de yapabilir. Ancak bu kez daha cesur ve köklü adımlar gerekiyor. Çünkü seçmen artık net konuşuyor: “Kimi seçtiğimi görmek, tanımak, temas kurmak istiyorum” diyor.
AK Parti, toplumun bu beklentisini dikkate alırsa yeniden yükselişin önü açılır. Aksi hâlde siyasetin doğal dengesi işler ve değişim kaçınılmaz olur.