Ana Sayfa Teknoloji Kim Kimdir? Gündem Siyaset Ekonomi Asayiş Eğitim-Bilim Kültür-Sanat Sağlık-Yaşam Dünya Spor Yerel Haberler
Bakan Kacır: Yerli ve milli hibrit roketle aya ulaşacağız
Bakan Kacır: Yerli ve milli hibrit roketle aya ulaşacağız
Cumhurbaşkanı Erdoğan Anayasa Mahkemesi'ndeki törene katıldı
Cumhurbaşkanı Erdoğan Anayasa Mahkemesi'ndeki törene katıldı
Bakan Yerlikaya başkanlığında güvenlik toplantısı gerçekleştirildi
Bakan Yerlikaya başkanlığında güvenlik toplantısı gerçekleştirildi
Merkez Bankası politika faizini yüzde 50 düzeyinde sabit tuttu
Merkez Bankası politika faizini yüzde 50 düzeyinde sabit tuttu
23 Nisan'da 23 gemi, 23 liman ziyareti gerçekleştirdi
23 Nisan'da 23 gemi, 23 liman ziyareti gerçekleştirdi

Aydın Ünal

Büyük Nablus bozgunu
4 Ekim 2018 Perşembe

Bundan 100 yıl önce, 18 Eylül-30 Ekim 1918 tarihleri arasındaki 42 günde Filistin Cephesi’nde yaşanan büyük bozgun üzerinde kesif bir sis perdesi var.

Nablus bozgunuyla başlayan, Filistin Cephesi’nin çökmesi, Osmanlı Ordusu’nun Toroslara kadar hızla çekilmesiyle sonuçlanan 42 günde aslında son 100 yılımızı şekillendiren hadiseler yaşanmıştı.

8 Aralık 1917’de Gazze ve Kudüs, Allanby komutasındaki İngiliz ordusu tarafından işgal edilmişti. Osmanlı ordusu, Kudüs’ün biraz kuzeyinde, Nablus’ta güçlü bir direniş hattı kurmuştu. Savaşın artık sonu yaklaşıyordu. İstanbul, ateşkes antlaşmasının en azından bu hattı muhafaza ederek imzalanmasını hedefliyordu.

Mustafa Kemal Paşa ile Şehzade Vahdettin arasında sıkı bir dostluk vardı. Mustafa Kemal Vahdettin’le sık sık görüşüyordu. Bir ara Şehzade’nin yaverliğini yapmış, Vahdettin’e Almanya ziyaretinde eşlik etmişti. Sultan Reşat’ın ölmesiyle Vahdettin 4 Temmuz 1918’de tahta oturdu. Mustafa Kemal’in en büyük arzusu İstanbul’da önemli bir göreve getirilmekti. 5 Ağustos’ta saraya çağrıldı, Vahdettin’le görüştü. Sonuç büyük bir hayal kırıklığı idi: Vahdettin, “çok beğendiğim ve güvendiğim bir komutan” dedikten sonra Mustafa Kemal’i Filistin Cephesi’ndeki 7. Ordu’nun komutanlığı görevine atadı.

Mustafa Kemal, Harbiye Nazırlığı beklerken Filistin Cephesi’nde son derece önemli, kritik ve zor bir göreve atanmıştı. Bunu da Enver Paşa’nın bir tuzağı olarak görüyordu. Cepheye gitmekten başka seçeneği yoktu, zaten daha önce 7. Ordu Komutanlığı’ndan istifa etmişti. Tamamen gönülsüz olarak Filistin’e hareket etti.

18 Eylül 1918 gecesi İngiliz ordusu Nablus’taki Osmanlı ordusuna saldırdı. Cevat Paşa komutasındaki 8. Ordu darmadağın oldu. Mustafa Kemal 7. Ordu’yu hızla geri çekiyordu. Ordu dağılmasın diyordu ama, özellikle Albay İsmet (İnönü) komutasındaki 3. Kolordu tam bir beceriksizlik neticesi perişan edilmişti.

Osmanlı ordusu Şam’a kadar hızla geri çekildi. İstanbul’da Enver Paşa ve Yıldırım Orduları Komutanı Liman von Sanders direniş hattının Şam’da kurulmasını, buradan geriye gidilmemesini istiyorlardı. Mustafa Kemal’in durmaya hiç niyeti yoktu. Bir yandan hızla geri çekiliyor, bir yandan da İstanbul’a “İngilizlerle mütareke yapın” mesajları gönderiyordu.

1 Ekim 1918’de Şam teslim edildi. Halep’te de durulmayacaktı. 7. Ordu Halep’in kuzeyine kadar, oradan da Kilis-Antep hattına kadar çekildi. 30 Ekim 1918’de mütareke imzalandığında, Filistin, Ürdün, Lübnan, Suriye ve Musul dâhil Irak direnilmeden kaybedilmişti. Binlerce Mehmetçik, savaşırken değil geri çekilirken şehit olmuş, silahlar İngilizlere bırakılmıştı. Bölgede tek direnen, Medine’deki Fahrettin Paşa’ydı; o da çok uzun sürmeyecekti. Ama Fahrettin Paşa yenilmeyecek, geri çekilmeyecek, gelen baskılarla teslim olmak zorunda kalacaktı.

Osmanlı Ordusu Nablus bozgununa uğramasaydı, ordu hızla geri çekilmeseydi, direniş devam edebilseydi, Toroslara kadar geri çekilmek yerine Şam’da, Halep’te direniş hattını kurabilseydi, Birinci Dünya Savaşı’nın sonucu farklı olacak, Türkiye haritası farklı çizilecek, son 100 yılın hadiseleri farklı seyredecekti.

100 yıl önceki o 42 gün hezimetini yazanlar ve anlatanlar, iki gerçek dışı bahaneyle hadiselerin üzerini kapatıyor, tarihi karartıyorlar: İngiliz ordusunun çok güçlü olduğunu iddia ediyorlar. Arkasından da, eğer geri çekilmese Osmanlı ordusunun tamamen düşman eline geçeceğini söylüyorlar.

Hiç de öyle değil… Osmanlı ordusu Filistin Cephesi’nde son derece güçlüydü. Asker sayısı, silah, mühimmat, araç-gereç bakımından iyi durumdaydı. Askerin motivasyonu en yüksek seviyedeydi. Osmanlı ordusu savunma pozisyonundaydı, kendi topraklarındaydı, arkası Anadolu’ya yaslanmıştı. Yani son derece avantajlı konumdaydı.

Hızla geri çekilirken ordu ciddi zayiat vermişti. Geri çekilmeyip dirense, belki o kadar zayiat olmayacaktı.

Mondros Mütarekesi imzalanınca Mustafa Kemal Yıldırım Orduları Komutanlığı’na getirildi. Orada durmaya niyeti yoktu. Adana’dan bir trene binip İstanbul’a hareket etti. İzzet Paşa kabinesinde Harbiye Nazırı olacak, İsmet Paşa’yı da müsteşarı yapacaktı. İstanbul’a indiğinde İzzet Paşa kabinesi dağıldı; yeni kabinede ona yer yoktu. Canı pek sıkılmıştı.

Nablus ve Filistin Cephesi’ndeki büyük hezimetin hesabı kimseye sorulmadı. Zaten ortada hesap soracak bir devlet de kalmamıştı. Cephenin perişan ve mağlup komutanlarının ric’atleri, Filistin, Lübnan ve Suriye’yi düşmana teslim edişleri, efsanevi bir başarı gibi onlarca yıl anlatıladurdu.

100 yıl önce yaşanan Nablus bozgunu tarihimizin seyrini değiştirdi, Osmanlı Cihan Devleti’nin sonunu getirdi. Nablus bozgununun tüm yenilmiş komutanları ise birer kahraman oldu. İlginçtir, Nablus bozgununda yer alan hemen tüm komutanlar, misal Refet Paşa, Cevat Paşa, İsmet Paşa, Ali Fuat Paşa, Cumhuriyet’in kurucu kadrosunda yer aldılar.

100. yıldönümünde, Filistin Cephesi’nde yaşananlar keşke aydınlatılabilse… Gerçeğin bu saatten sonra kimseye zararı olmaz.

Önceki sayfa   Sayfa başına git  
YORUMLAR
 Onay bekleyen yorum yok.

Küfür, hakaret içeren; dil, din, ırk ayrımı yapan; yasalara aykırı ifade ve beyanda bulunan ve tamamı büyük harflerle yazılan yorumlar yayınlanmayacaktır.
Neleri kabul ediyorum: IP adresimin kaydedileceğini, adli makamlarca istenmesi durumunda ip adresimin yetkililerle paylaşılacağını, yazılan yorumların sorumluluğunun tarafıma ait olduğunu, yazımın, yetkililerce, fikrim sorulmaksızın yayından kaldırılabileceğini bu siteye girdiğim andan itibaren kabul etmiş sayılırım.
 

Bu haber henüz yorumlanmamış...

FACEBOOK YORUM
Yorumlarınızı Facebook hesabınız üzerinden yapın hemen onaylansın...
ANKARA GAZETESİ
YAZARLAR
Oylum DEMİRAY
Oylum DEMİRAY
Bahçeli ayıp etti
Durak Avcıoğlu
Durak Avcıoğlu
Hrant Dink Cinayeti ve Hukukun Üstünlüğü: Siyasi Manipülasyon ve Toplumsal Bölünme
Erkan Zorlu
Erkan Zorlu
İşsizlik ve Enflasyon Arasında İnce Bir Denge
Dilek YILMAZ
Dilek YILMAZ
Siyasette İddialar ve Siyasi Oyunlar: Gerçekler ve Algılar
Münir SAATCİ
Münir SAATCİ
Milletvekilleri Belediye Başkanlığına Aday Olmamalı
Vedat Bilgin
Vedat Bilgin
Veda zamanı
ANKARA
TWITTER'DA ANKARA GAZETESİ
FACEBOOK'TA ANKARA GAZETESİ
ÇOK OKUNANLAR
ÇOK YORUMLANANLAR
ANKET
Türkiye'nin aktif dış politikasını nasıl buluyorsunuz?

Doğru Buluyorum
Yanlış Buluyorum
Fikrim Yok

Sonuçları göster Anket arşivi
ARŞİV
Ana Sayfa Teknoloji Kim Kimdir? Gündem Siyaset Ekonomi Asayiş Eğitim-Bilim Kültür-Sanat Sağlık-Yaşam Dünya
KünyeHakkımızda KünyeKünye İletişimİletişim FacebookFacebook TwitterTwitter Google+Google+ RSSRSS Sitene EkleSitene Ekle Günün HaberleriGünün Haberleri