Ana Sayfa Teknoloji Kim Kimdir? Gündem Siyaset Ekonomi Asayiş Eğitim-Bilim Kültür-Sanat Sağlık-Yaşam Dünya Spor Yerel Haberler
428 hekim yan dal uzmanlığı eğitimine başlıyor
428 hekim yan dal uzmanlığı eğitimine başlıyor
Cumhurbaşkanı Erdoğan, Kuveyt Devlet Emiri El Sabah’ı resmi törenle karşıladı
Cumhurbaşkanı Erdoğan, Kuveyt Devlet Emiri El Sabah’ı resmi törenle karşıladı
2 terörist etkisiz hale getirildi
2 terörist etkisiz hale getirildi
Bakan Kacır: Türkiye’nin ikinci astronotu göreve hazırlanıyor
Bakan Kacır: Türkiye’nin ikinci astronotu göreve hazırlanıyor
Cumhurbaşkanı Erdoğan: Doğru politikalarla enflasyonu tek haneye düşürmekte kararlıyız
Cumhurbaşkanı Erdoğan: Doğru politikalarla enflasyonu tek haneye düşürmekte kararlıyız

Ahmed F. YÜKSEL

Adı üstünde; Dedikodu bu!
22 Temmuz 2013 Pazartesi

 

Şüphesiz içinde bulunduğu sistemi hedef almayıp, tavsiyelere kulak vermeksizin yaşamak isteyenleri zor günler bekler.

Bunlardan biri de dedikodu mekanizmasının çalışmasıdır.

Özellikle kişiler boş kaldıklarında veya hiçbir sorunu çözemedikleri ve hızla destek yitirdiklerini gördüklerinde bu yola, yani dedikoduya girerler.

Sözünde durmayan, beceriksiz, üretimden yoksun beyinlerin işidir bu denebilir. Buna başvuranlar, sanki kendilerini görkemli bir havaya sokacaklarını düşünürler ama düşüncelerinin hepsi safsatadır.

Dedikodu yapan sonuçta kendi başını yer o kadar!

Birçok kimse onlardan uzaklaşır. Toplumda saygınlığını kaybeder.

Çünkü gıdaları bu negatif enerjidir. Ancak bir fiske ile düşecek durumda olurlar.

Menfi yönlü değerlerin artışıyla, dedikodunun yanısıra zina, iftira vasıflı konular da günlük hayatımıza, veritabanımıza yerleşmiştir.

Bunun bir yığın örnekleri var!

Kötü huy ve ahlâk bozukluğu olarak görülen “Gıybet” kavramına, bir de arkadan kaş göz işareti yapıp alay edenleri de ilave etmek gerekir.

Bütün bunlar bir yana, bırakın bir kimse veya konu hakkında beyanda bulunmayı, yoruma girmek dahi basitliğin bir ifadesi sayılır.   

Değişik kanallarda dedikodu üretim merkezi olarak kabul edilen, her türlü açmazlığın büyük bir hoşgörü ile sergilendiği "paparazzi" programları ve gayesinden uzak biçimde hazırlanan pek çok yapımı dikkatle izliyorsunuzdur. 

Bunların izlenme oranının maalesef çok yüksek düzeyde olması da oldukça düşündürücüdür.

Bu durum insanımızın ne halde olduğunu gösteren açık bir kanıt.

Esasen “O şunu yapmış, bu şöyle demiş; filan şöyle giyinmiş yakışmamış; fişmekanda varmış da sizde niye olmasınmış...” gibi lâkırdılarla günlerimizi geçirmemeliyiz derim.

Tasavvuf ehli işaret edilen noktayı, “kâl değil, hâl ehli olmak” şeklinde dile getirmiştir.

Yapılanların, söylenenlerin nereye varabileceğini kestirebilseydik, bu tür olaylardan uzak durur ve her türlü tedbiri alırken acilen kelimelerimizden “im” ve “miş” eklerini kaldırırdık.

Bu strateji çerçevesinde ve öngörüler doğrultusunda, olay daha vahimleşmeden, birey zamanında etkili önlem alabilse, olayın büyük boyutlara ulaşması önlenebilir.

Şimdi dilerseniz beyinde bu dedikodu mekanizmasının nasıl işlediğine bir bakalım...

Dedikodunun merkezinde kişinin kendi dışındakini merak etme, araştırma yatar.

Bu merak hayvanlarda da vardır. Onlardaki merak yaşadığı ekolojik ortamın getirisi olan, bilinçli olmayan ve kendini koruma adına dikkat kesilme şeklinde açığa çıkar.

Bu ilginin dikkat kesilme şeklindeki açığa çıkışı beyin sapı tarafından bir başka deyişle sürüngen beyinledir.

Hakiki anlamda “insan” manasını yani gerçeği yaşama istidatına sahip olanlarda bu merak, bedensel ve dürtüsel değil, kişinin hakikatini yaşamaya yönelik olarak verileri inceleme ve değerlendirme şeklinde prefrontal kortekste açığa çıkar.

Dolayısıyla, “dışarısı” diye algıladığına ilkel anlamda dikkat kesilen ve onun bunun dedikodusunu yapan mental hayvandır ve maalesef beyin işleyiş sistemi gereği de bu olay ne kadar çok tekrarlanırsa, veri tabanı bunu kanıksar ve “alışkanlık” adı altında özellikle beyincik ve limbik sistemdeki nöronlar sürekli  bu konuda aktif olarak çalışarak, kişinin kendisi ile değil, başkaları ile ilgilenmesi yönünde açığa çıkar ve bu durumda mental yapı kendi hakikatini yaşamaktan çok uzak, başkalarının hayatının yorumunu yaparak ömrünü tüketir.

Şimdi bütün bu açıklamalar istikametinde konuyu bir de frekansal açıdan izah etmeye çalışalım...

Beyinde tad alma, görme, koklama, renk ayırımı vs. özellikler bir frekans merkezinde toplanır. Bu hormonal yapıların faaliyetinin oluşmasıdır.

Hormonların devreye girişi ile artı ve eksiye dayanan bir çalışma sistemiyle beynin ürettiği, bir nevi backupı, mikrodalga ikizi, holografik dalga olan ruh adlı yapıya kayıt yapılır.

Diğer yandan her beyin kendi frekansına uygun yapılarla sürekli iletişim içindedir.

Bunu enerji alışverişi olarak kabul etmeliyiz.

Dolayısıyla, diyelim ki; bir kimse hakkında, O'nun istemeyeceği şekilde konuşuldu. Olay, dış görünüş itibarı ile bilinen şekilde dedikodudur. Buradaki işlev de, elektromanyetik bedendeki pozitif potansiyelin, başka bir deyişle artıların dedikodusu yapılan kişiye aktarılmasıdır.

Şayet, dedikodusu yapılan kişide bu bahsini ettiğimiz şey yoksa, otomatikman hakkında konuştuğu kişinin eksilerini alır.

“Gıybet eden, pişmanlık içindeyse ne olur?”.. Bu sorunun akla gelmesi de muhtemeldir.

Şöyle ki; o kişi artılarını gönderir, buna mani olmak mümkün değildir. Ancak karşı tarafın eksileri devreye girmez, ona ulaşamaz.   

Biz içinde bulunduğumuz sistemin nasıl ve ne şekilde çalıştığının farkında değiliz.

 Anlatılanlar beyinsel işlevlerdir.   

Aslında, bu nokta algılayamadığımız bir şekilde, beyinlerin rezonansa girmesiyle –dedikodu- düşünce boyutunda başlamakta, dilde sona ermektedir.

Temennimiz, sistemin dikkate alınması ve menfi düşüncenin dile ulaşmamasıdır.

Önceki sayfa   Sayfa başına git  
YORUMLAR
 Onay bekleyen yorum yok.

Küfür, hakaret içeren; dil, din, ırk ayrımı yapan; yasalara aykırı ifade ve beyanda bulunan ve tamamı büyük harflerle yazılan yorumlar yayınlanmayacaktır.
Neleri kabul ediyorum: IP adresimin kaydedileceğini, adli makamlarca istenmesi durumunda ip adresimin yetkililerle paylaşılacağını, yazılan yorumların sorumluluğunun tarafıma ait olduğunu, yazımın, yetkililerce, fikrim sorulmaksızın yayından kaldırılabileceğini bu siteye girdiğim andan itibaren kabul etmiş sayılırım.
 

Bu haber henüz yorumlanmamış...

FACEBOOK YORUM
Yorumlarınızı Facebook hesabınız üzerinden yapın hemen onaylansın...
ANKARA GAZETESİ
YAZARLAR
Oylum DEMİRAY
Oylum DEMİRAY
Almazsan artmaz! 
Durak Avcıoğlu
Durak Avcıoğlu
Hrant Dink Cinayeti ve Hukukun Üstünlüğü: Siyasi Manipülasyon ve Toplumsal Bölünme
Erkan Zorlu
Erkan Zorlu
İşsizlik ve Enflasyon Arasında İnce Bir Denge
Dilek YILMAZ
Dilek YILMAZ
Siyasette İddialar ve Siyasi Oyunlar: Gerçekler ve Algılar
Münir SAATCİ
Münir SAATCİ
Milletvekilleri Belediye Başkanlığına Aday Olmamalı
Vedat Bilgin
Vedat Bilgin
Veda zamanı
ANKARA
TWITTER'DA ANKARA GAZETESİ
FACEBOOK'TA ANKARA GAZETESİ
ÇOK OKUNANLAR
ÇOK YORUMLANANLAR
ANKET
Türkiye'nin aktif dış politikasını nasıl buluyorsunuz?

Doğru Buluyorum
Yanlış Buluyorum
Fikrim Yok

Sonuçları göster Anket arşivi
ARŞİV
Ana Sayfa Teknoloji Kim Kimdir? Gündem Siyaset Ekonomi Asayiş Eğitim-Bilim Kültür-Sanat Sağlık-Yaşam Dünya
KünyeHakkımızda KünyeKünye İletişimİletişim FacebookFacebook TwitterTwitter Google+Google+ RSSRSS Sitene EkleSitene Ekle Günün HaberleriGünün Haberleri