Son dönemde ülke genelinde adeta bir tüketim çılgınlığı yaşanıyor. Büyük şehirlerden en ücra köşelere kadar alışveriş merkezleri dolup taşıyor, trafik sıkışıklığı had safhaya çıkıyor, insanlar tatil beldelerinde eğlenceye doyuyor. Bir yandan ekonomik zorluklar ve hayat pahalılığı her geçen gün artarken, diğer yandan bu hareketlilik nasıl açıklanabilir?
Bu manzarayı birkaç açıdan değerlendirmek mümkün. İlk olarak, artan enflasyonun yarattığı endişe ile insanlar ellerindeki paranın değer kaybedeceği korkusuyla harcama eğilimine giriyor olabilir. “Şimdi almazsam, yarın daha pahalı olacak” düşüncesi, ihtiyaç dışı tüketimi tetikliyor.
Bir diğer faktör ise sosyal medya etkisi. Özellikle genç nesil, sürekli bir “daha iyisini yapma, daha fazlasına sahip olma” yarışında. Bu gösteriş kültürü, zorunlu olmayan harcamaları dahi gerekli hale getiriyor.
Sonuç olarak, ekonomideki dengesizliklerin ortasında tüketim toplumu olmaya doğru hızla ilerliyoruz. Gerçek ihtiyaçlar ile sahte arzuların arasındaki çizgi gittikçe bulanıklaşıyor. Hayat pahalı, evet; ama tüketim kültürünün büyüleyici dünyası, bu gerçeği gölgeliyor.